Atina’ya gideceğimi söylediğimde bir arkadaşım nereden aklıma geldiğini ve kendisinin hiç aklına gelmeyecek bir yer olduğunu söyledi. Bu durum herkes için geçerli mi bilmiyorum ama eğer böyleyse Atina’nın hakkının yendiğini söyleyebilirim. Tabii beklentiyi de çok yükseltmek istemem. Ancak yolunuz düşerse Atina’nın vaatleri hiç fena değil. Özellikle ucuz bir yer olduğunu söyleyemem ama göreceli olarak çok pahalı da sayılmaz. Atina’da ne yenir ve (daha önemlisi) ne içilir yazdım…
İşin doğrusu burası görebileceğiniz en “Avrupa” yer değil. Hatta Ankara, Bodrum ve İzmir karışımı bir şehir gibi geldi bana. İnsanlar sakin, rezervasyonsuz hareket etmek mümkün, yemekler güzel, kokteyller çok çok güzel!
Gerçekten çok çok çok soğuk bir hafta sonuna denk gelmemize rağmen bir daha gelmek üzere ayrıldık Atina’dan.
Pandemi ile bir seyahat öncesinde en iyi yerleri bulmak için harcadığım çaba ve hırs azaldı. Ancak bu hiç araştırma yapmadan gidip sadece gözüme kestirdiğim yerlere gidiyorum anlamına da gelmiyor. Kötü yemek riskini alabilecek bir yapım olmadığı gibi kur sebebiyle kötü bir yemeğe saçma sapan bir para vermek istemiyorum. İnce bir çizgi… Sonuç olarak kaba taslak bir program ile gittik.
Tavern Klimataria
Atina’da ne yenir? Sorusunun ilk cevabı tavernalar tabii. Biz de ilk olarak Tavern Klimataria’ya gittik. Yılın 6 ayını Atina, 6 ayını da Gökçeada’da geçiren bir ailenin işletmesi. Her şey gayet güzeldi, fiyat performans başarılı, porsiyonlar ise epey büyüktü ama bir Atina’ya gidersem gideceğim bir yer olacağını sanmıyorum.
Annie – Fine Cooking
Atina’nın yeni restoranlarından sayılabilecek Annie – Fine Cooking şehir merkezinin biraz uzağında. Stavriani Zervakakou, mevsiminde malzemeler ile günlük menüler sunuyor. Dolayısıyla eğer giderseniz bambaşka bir menü ile karşılaşmanız olası. Yediğimiz salata dahil her tabakta iyi malzeme ön plandaydı ve tabaklar çok lezzetliydi.
ERGON House Athens
Ergon House’u bir otel ve aynı zamanda Eataly’nin Yunan versiyonu olarak düşünebilirsiniz. Hem alışveriş hem de bir şeyler yemek için keyifli bir yer. Biz bir şeyler yemedik ama gezmek ve alışveriş için oldukça keyifli.
https://house.ergonfoods.com/agora/
Birdman – Japanese Pub + Grill
Burası bir daha Atina’ya gidersem ilk gideceğim yer sanıyorum. Yediğimiz her şey çok çok iyiydi. Özellikle “Birdman Smash” hayatımda yediğim en iyi hamburgerlerdendi. Rezervasyon yaptırmakta fayda var. Burası kesinlikle ucuz bir yer değil ama unutulmaz bir deneyimdi.
Argoura
Burası merkeze çok uzak olup, tek taksiye binerek gitmek zorunda kaldığımız yer olmasına rağmen çok fazla sayıda Türk turistin tercih ettiğini düşünüyorum. Çünkü Vedat Milor’a Atina’da ne yenir diye sorarsanız cevabı burası. Vedat Milor’un rehberinde yer alıyor ve buradan son derece coşkuyla bahsediyor. Hatta “Tek akşam yemeğiyle çok güçlü bir iddiada bulunmak zor. Öyle olsa, buranın bana göre Avrupa’nın en iyi balık lokantalarından biri olduğunu söylerdim.” diyor.
Özellikle Ankaralıların gözlerinde canlandırabilmeleri için buraya Atina’nın Kalbur’u diyebilirim. Biz uçağa binmeden önce pazar günü 13:00’da gittik. Yarım saat içerisinde çoluklu çocuklu masalarla, çiftlerle, kalabalık gruplarla tüm masalar doldu.
Emaye bardaklar içinde son derece lezzetli bir balık çorbası ile başladı deneyim. Daha sonra marine edilmiş üç farklı çiğ balık ile devam etti. Özellikle bergamotla marine edilen gerçekten çok başarılıydı. Daha sonra füme yılanbalığı ve çok iyi, tatlı, tuzlu, ekşi, umami patlaması bir patlıcan püresi yedik. Son olarak “Octopus Stifado” yani bir çeşit soğanlı ahtapotlu yahni ile gezimizi kapattık. Bu ahtapotu yapmayı deneyeceğim…
Her şey gerçekten çok güzeldi. Buraya doğru beklenti ile gitmek önemli. Kızarmış balıklar, kabaklar, “Greek Salad”lar beklememek lazım.
The Clumsies
The World’s 50 Best Bars listesinin 4 numaralı barı “The Clumsies”e gitmeden Atina’ya gittim demek olmaz (bence). Burası alışılagelmiş kokteyl barların aksine her gün sabah 10:00 itibariyle açık. Dolayısıyla kahve içmek ve bir şeyler yemek için de uğranabilir.
Kokteyl menüsü üç duygusal kategoriye ayrılmıştı: mutluluk, heyecan ve hassasiyet. Bir de klasiklerin olduğu bir menü daha vardı. Kullandıkları tüm şurupları olması gerektiği gibi kendileri yapmanın ötesinde bu karışımları fermantasyon, distilasyon gibi çeşitli tekniklerle derinleştiriyorlar. Çok kalabalık olmasına rağmen “greek salad cordial nasıl yapılıyor?”, “ne demek sun screen aroma?”, “Seedlip’ları kullanıyor musunuz?” gibi çok detay sorularıma keyifle cevap buldum. 2 gün boyunca 4-5 kokteyl tatma şansım oldu. Hepsi birbirinden güzeldi ve gerçekten ufkumu açtı. Bu kokteyl konusu zaten ilgimi çekiyordu. Artk çok daha fazla çekiyor. Bu konuyu daha fazla öğrenmek istediğime emin oldum… Yaratıcılığın sınırlarının sonsuz zorlanacağı çok heyecanlı bir yolculuk olacağına eminim.
Baba Au Rum
Yine The World’s 50 Best Bars listesinde yer alan “Baba Au Rum”e gitmeden de Atina’ya gittim demek olmaz (bence). Burası da en az The Clumsies kadar etkileyiciydi. Tüm dünayda giderek popülerleşen rom odaklı bir bar olsa da menüde rom dışı içkilerle yapılan kokteyller de mevcut. Mezcal ile taze avokado, agave şurubu, paprika ve limonla yapılan “Smokin’ Mexican’”, mango ve çam likörleri, kereviz, limon ve tonik ile yapılan “Les Fleurs Du Mal” gerçekten akılda kalıcıydı.
Brettos
Burası Atina’da ne yenir değil ama ne içilir sorusunun cevabı. Her Atina rehberinde göreceğiniz renkli şişelerle süslü Plaka bölgesinde yer alan bar. Gerçekten turistik. Ama her turistik mekân da kötü değildir, değil mi? Yerel şaraplar, likörler ve uzo tatmak mümkün. Estetik olarak tatmin edici.
Overoll Croissanterie
The Clumsies’in tam karşısında olan, gereğinden çok daha fazla kişinin çalıştığı bir kruvasancı. Atina’da ne yenir sorusunun cevabı kruvasan değil. Dolayısıyla Atina’ya gitmişken gidip kruvasan yemek kesinlikle şart değil ama “Vanilla Roll” dedikleri içi adeta McDonald’s dondurmasının krema versiyonu olan kruvasanı yemek şart 🙂
Bonus: Alfa Sigma Wine & Liquor Stores
Eğer spesifik bir içki arıyorsanız, şansınızı bu dükkânda deneyebilirsiniz. Çok çeşitli romlar, mezcaller, tekilalar, uzolar ve bitter’ler bulmak mümkün.
Bir şarap barına gitme fırsatı bulamadık. Bir daha yolumuz düşerse mutlaka bir şarap barına gitmek isterim. Bir de tüm işaretlediğim mekanları bulabilmeniz için yaptığım Google Maps linkini paylaşıyorum. Her mekâna maalesef kefil değilim. Mutlaka başka kaynaklardan da okuyup gidip gitmemeye karar verin.
Diliyorum en kısa zamanda bir Selanik yazısı da gelir 🙂
Afiyet olsun!