Bugün artık günlük olarak kullandığımız bir kelime haline gelen hem kişilerin hem de kurumların iletişimlerinden eksik etmediği “sürdürülebilirlik” kavramının tohumları 1987’de atılıyor. Sürdürülebilir kalkınma fikrinden yola çıkan kavram, 1992 yılında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu tarafından “gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneklerinden ödün vermeden günümüzün ihtiyaçlarını karşılayan gelişim” olarak tanımlanıyor.
“Sürdürülebilirlik” kavramı ilk olarak pazarlama kampanyaları veya kurumsal sosyal sorumluluk projeleri ile karşımıza çıkmadı. Bugün “sürdürülebilirdik” kavramı, kurum kültüründen son ürüne; kişisel davranışlardan ekolojik süreçlere kadar geniş bir yelpazede kullanılıyor. Bu kadar sık, her durumda kullanılan kavram giderek soyutlaşıyor, anlamını yitiriyor.
“Sürdürülebilirlik” dediğimiz şey, eğer bireysel yaşamlarımızdan bahsediyorsak, bir bakış açısı.
Şüphesiz hepimiz gelecek için endişeli, sürdürülebilir bir düzen için ise hevesliyiz. En azından sürdürülebilir markalar, bez çantalar, fileler, günlük ihtiyaçlara yaratıcı ve doğa dostu çözümler çoğumuzun ilgisini çekiyor. Umuyorum bir çoğumuzun hayatında, benim gibi, plastik kullanımını azaltmaya çalışan ve yakın çevresinde bunun aktivistliğini yapan, yanında bez çantası olmadan alışverişe gitmeyen insanlar mevcut. Bir yandan bir plastik poşet ile yapılabilecek alışverişi onbeş plastik poşete bölen, kâğıt pipeti bırakın kullanmayı, fikrine bile dayanamayan, streç film ve buzdolabı poşeti olmayan bir hayat düşünemeyen azımsanamayacak bir kitle de var.
Pandemi koşulları ile birlikte dünyanın her yerinde, çoğu insanın hayatına belirsizlik, değişim ve güvensizlik hâkim. Bu nedenle, birilerini günah keçisi olarak ilân etmek çok da mümkün değil. Bugün “sürdürülebilir” bir düzenden epey uzak olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Önümüzü görmekte zorlanıyoruz, yarın ne olacağı belirsiz ve sağlığımız için endişeliyiz.
Dürüst olmak gerekirse günlük hayatlarımızda sağlık endişesi ile artan stres yetmezmiş gibi bir de gelecek nesillerin yükünü, yarınları daha yaşanabilir bir hale getirmek sorumluluğunu bireysel olarak omuzlarımızda taşımak çok zor. Ama yarınlar yokmuşçasına tüketmek, daha çok tüketmek ve çok daha fazla tüketmek de bir o kadar kabul edilemez bir durum.
Bir yandan da ciddi bir ikiyüzlülük söz konusu. Büyük hızlı giyim markalarının “conscious – farkında” koleksiyonları, diğer yandan geri dönüşüm zaten tartışılan bir konuyken ve bugüne kadar dünyada üretilmiş tüm plastiklerin sadece %9’u geri dönüştürülmüşken, doğada çözünebildiği iddia edilen plastik çöp torbaları (mikro plastikler çok daha soru işaretli bir konu), dahası sürdürülebilir yöntemler ve materyallerle üretildiği iddia edilip plastikler içerisinde kargolanan ürünler…
Bir hedef olarak değil, bir yolculuk olarak: “sürdürülebilirlik”
Özellikle geçtiğimiz 13 -14 aylık süreçte her şey o kadar değişti ki… Kendi sağlığımız ve sevdiklerimizin sağlığı için endişelenmek dünyada olup biten birçok olumsuzluğu unutturdu. İklim krizi, doğal kaynakların tükenmesi, biyolojik çeşitliliğin azalması gibi son derece önemli konular öncelik olarak alt sıralara inmek zorunda kaldı.
Pandeminin yarattığı kişisel ve toplumsal tahribattan doğa da etkilendi. Tüm dünyanın kapanmasının, bir süreliğine tüm faaliyetlere ara verilmesinin iklim krizine olumlu etkileri olacağını umduğumuz bir dönem oldu. Ama hiç hesapta olmayan bir atık kalemi çarpıcı bir şekilde girdi hayatımıza. Daha sonra sokaklarda, denizlerde kullanılmış tek kullanımlık maskeler görmeye başladık. Normalleştiğimiz dönemde olabilecek her şey plastikler içerisine girdi. Örneğin, birçok iş yerinde, mecburen hijyen sürdürülebilirlikten çok daha ön plana geçmiş durumda. Sebiller yerini öncesinde sadece uçaklarda gördüğümüz üstü kapalı tek kullanımlık plastik bardaklara bıraktı.
Ben neler yapıyorum?
‘Sürdürülebiirlik’ hem kişisel hem de toplumsal olarak uzun bir yolculuk. “Ben plastik pipet kullanmayarak dünyayı mı kurtaracağım?“ bakış açısını kabul edilebilir bulmuyorum. Kontrolümüz altında olan tek şey kendi davranışlarımız olduğuna göre, her konuda olduğu gibi bu konuda da her bireyin çabası çok değerli.
Kişisel olarak bu yolculukta çokça yetersiz hissettiğim anlar oluyor. Bir yerden tutsam diğer taraf elimde kalıyor. Mutlaka alışverişe giderken bez çanta götürüyorum. Streç film yerine Mumo Wrap kullanıyorum. Mevsimsel ve yerel beslenmeye özen gösteriyorum. Bununla birlikte ne yazık ki çok fazla internet alışverişi yaparak çok fazla kargo atığı ortaya çıkmasına sebep oluyorum. Zaman zaman, Ikea’nın kilitli poşetlerine elim gidiyor ve bir türlü kompost yapmaya başlayamadım.
“Yeşil Yıkama”
Sürdürülebilirliğe giderek artan ilgi ve bu yönelimin tüketici tercihlerinde hatırı sayılır bir güce sahip olması “greenwashing” kavramını da (bir şirketin çevresel sorumluluğa sahip olduğu imajını vurgulamak amacıyla yaydığı yanlış bilgi) hayatımıza soktu. Bu dönemde, ‘sürdürülebilirlik’ gibi elzem bir konunun sadece reklam malzemesi olarak kullanılması oldukça talihsiz.
Bugün, bilinçli tüketicilerin, büyük bir çoğunluğu dünya için daha iyi, daha sürdürülebilir seçimler yapmaya çalışıyor. Bununla birlikte ‘‘yeşil seçimler’’ yapabilmek düşündüğümüzden çok daha zor. Çünkü tam olarak bir sürecin ya da ürünün sürdürülebilirliği doğaya etkisi ile ölçülmüyor. Doğaya olan etkisi kadar ekonomik ve toplumsal etkileri de önemli. Şirketler karbon ayak izlerini, ambalaj atıklarını, su kullanımını ve çevre üzerindeki genel etkilerini azaltmaya odaklansa da, bu çaba çoğu zaman yetersiz kalıyor, çünkü çevresel olarak sürdürülebilir olma uğruna bir şirketin zarar etmeyi kabul etmesi çok olası bir durum değil.
Ne kadar sürdürülebilirsiniz?
Bu bir yolculuk. Kimse annesinin karnından son derece sürdürülebilir süreçlere, sıfır atık evlere doğmadı. Bir dönem, her şeyin ayıklanarak plastik kaplara konulması hoşumuza gitmiş olabilir. Plastik şişelerde su içmek diğer her çözümden daha kolay gelmiş olabilir. Kilitli poşetler hayatlarımıza bir güneş gibi doğmuş ve hayatımızı kolaylaştırmış olabilir. Her mevsim domates ve salatalığa ulaşabilmek çağın ve teknolojinin gelişiminin keyif aldığınız sonuçlarından biri olabilir. Et yemeden doyamayacağınızı düşünmüş olabilirsiniz. Bunların hiçbiri değişime ve dönüşüme engel değil. Tabii ki bu değişim, dünyanın en kolay değişimi olmayabilir. Ancak her gün, her ay, her yıl dünyaya biraz daha iyi, biraz daha bilinçli davranmayı başarabiliriz. Bence herkesin elinden geleni yapması, bir kişinin sıfır atık yaşamasından çok daha değerli.
https://www.rts.com/blog/nine-surprising-plastic-recycling-facts/
https://www.bbc.com/news/science-environment-40654915
https://www.thebalancesmb.com/plastic-recycling-facts-and-figures-2877886